Aşağılanmış ve Onur Kırılmış
Dostoyevski, bir kez daha her türlü duyguyla dolu bir dünyaya dalıyor. Burada, aşkın, şefkatin, merhametin ve fedakarlığın en uç halleriyle karşılaşıyoruz; ancak aynı zamanda kötülüğün, adaletsizliğin, nefretin, zalimliğin ve kibrin yol açtığı aptalca davranışları da görüyoruz.
Bu romanda Dostoyevski, yoğun bir aşkın içindeki belirsizliği, çelişkileri ve hatta aşağılanmayı ele alıyor. Bu tür bir aşk, aşırıya kaçtığında, genellikle zayıf olan tarafı ezer. Natasha’nın kaderi de budur: Kalbini veren, ailesini terk eden ve hiç tereddüt etmeden her şeyi feda eden Natasha, bu aşkın sonuçlarına katlanmak zorunda kalır. Sevgilisi Alyoşa’nın babası Prens Valkovski’nin temsil ettiği kötülükle yüzleşir, sevgilisinin zayıflığını ve kaprislerini kabullenir, hatta onun başka bir kadına duyduğu aşkı bile kabul etmek zorunda kalır.
Romanın çevresindeki tuhaf karakterler ve onların Batılı illüzyonlarının yanı sıra, okuyucuyu en çok etkileyen ve merakla takip ettiren şey, haksızlığın ve talihsizliğin kurbanı olan küçük Nellie’nin hikayesidir. Annesinin ölüm döşeğindeki vasiyetine uyarak asla zenginlerin yanına gitmemeye ve onurunu kaybetmemeye yemin eden Nellie, çocukluğunda bir dilenciye dönüşmüştür.
George Haldas bu roman için şöyle demiştir: "Dostoyevski’nin labirentine giriş için iyi bir başlangıç noktasıdır; ‘İnsancıklar’ ise bu labirentin ilk aşamasını oluşturur."
Dr. Sami Al-Droubi’nin çevirisi, yalnızca bir metnin Arapçaya aktarılması değil, Dostoyevski’nin eserlerine hayran bir çevirmenin yaratıcı bir çalışmasıdır. Öyle ustaca bir çeviridir ki, Arapça okuyan Dostoyevski hayranları, bu çevirinin benzersiz olduğu konusunda hemfikirdir.
